İnovasyon

İnovasyon, bilim ve teknoloji dünyasının son yıllarda en güncel sözcüklerinden biridir.
Anlamını karşılayacak tam bir Türkçe sözcük olmadığı için zaman zaman “yenilenme” olarak
adlandırılsa da bu durumda sadece eksik değil, yanlış da anlaşılabilen bir terim ortaya
çıkarmaktadır. İnovasyon, “yeni ve değişik bir şey yapmak” anlamındaki Latince “innovare”
kökünden türetilmiştir. İnovasyon “bilim ve teknolojinin ekonomik ve toplumsal yarar
sağlayacak şekilde yenilenmesi” anlamına gelmektedir. Türkçe karşılığı olarak kullanılan
“yenilenme” sözcüğü inovasyonun ancak bir kısmını tanımlayabilmektedir. İnovasyon
denilince, bilim ve teknolojiyi kullanırken, çıktılarında ekonomi ve topluma yönelik yarar
yaratması da özellikle vurgulanır. Tanımlamaya bakıldığında bilim ve teknoloji
politikalarındaki kısa ve uzun vadeli hedeflerin de inovasyon ile aynı olduğu düşünülebilir.
Çünkü her ikisinde de toplumsal yarar amaçlamaktadır.
İnovasyonlar, meydana getirdiği değişikliğin derecesine ve alanına göre farklılıklar
göstermektedir. Meydana getirdiği değişikliğin derecesine göre radikal veya artırımsal
inovasyon olarak sınıflanmaktadır. Yeniliğin ortaya çıktığı alan olarak ele alındığında;
literatürde ürün inovasyonu, pazarlama inovasyonu, süreç inovasyonu, hizmet inovasyonu,
sonuç inovasyonu, tek ve organizasyonel inovasyon olarak türlere ayrıldığı görülmektedir.
Her hangi bir alanda yenilik yapılabilmesi için öncelikle var olan durumun analizinin
sağlıklı bir şekilde yapılması gerekir. Var olandan yola çıkarak hedeflerin belirlenmesi, buna
uygun çalışma planının yapılması, kullanılacak yöntem ve tekniklerin belirlenmesi; bir iş
planının oluşturulması gerekir. İş planımızın olması kontrol etme imkanı sağlayarak, sağlam
adımlar atmamızı sağlar.

İş Fikirleri Girişimcilik | İnovasyonlar

Eğitimde İnovasyon
İnsan hayatının en önemli olgularından biri olan eğitim doğumla beraber başlayan ve
ölüme kadar giden kesintisiz bir süreçtir. Eğitim, genellikle değişik ifadelerle farklı biçimlerde
tanımlanmıştır. Şüphesiz bu farklılaşmalarda eğitimcilerin değişik amaçları rol oynamaktadır.
Kullanılan tanımlardan bir tanesinde eğitim, “bireyin yaşadığı toplumda yeteneğini, tutumlarını
ve olumlu değerdeki diğer davranış biçimlerini geliştirdiği süreçler toplamı” olarak
tanımlanmıştır. Durkheim ise eğitim için toplumu ön plana alan, “genç kuşağın
yöntemli bir biçimde toplumsallaştırılmasıdır” biçiminde bir tanımlama getirmiştir. Tyler eğitim için “bireylerin davranış biçimlerini değiştirme süreci” şeklinde bir tanım
yapmıştır. Tyler’ın tanımına yakın bir tanım da Ertürk tarafından yapılmıştır.
Ertürk(1984)’e göre eğitim “bireyin davranışlarında, kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak
istendik değişme meydana getirme sürecidir”.
Eğitimde inovasyon kavramının, farklı öğretim sistemlerinin yıllar boyunca denendiği
düşünüldüğünde, eğitimin tarihi ile başlayan bir olgu olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Ülkeler için ekonomik ve sosyal gelişimin bir anahtarı olan inovasyon; var olmadığı zaman
büyüme durmakta, ekonomi ve topluluklar durağanlaşmaktadır. Ekonomistler, ülke
ekonomilerinin gelişimi ve sürekliliğin sağlanması için, içinde eğitimin de yer aldığı büyük
ölçekli inovatif programlara yatırımın önemini sürekli vurgulamaktadır. İnovasyon, bir süredir
eğitim sektöründe ciddi ilgi uyandıran bir konu olmuştur. Bununla beraber, başarılı inovasyon,
insan yaratıcılığı, bilgi, beceri ve yetenekler ile beslenir ve gelişir; geniş perspektifte ise bunları
sağlayan eğitimdir. Eğitim ve öğrenmede inovasyonu ön plana çıkartan faktörler ise şöyle
sıralanabilir.
• Başarı düzeyinin arttırılmasını ve sonuçların tüm öğrenciler için hakkaniyetli olmasını
isteyen sosyal ve ekonomik baskı,
• İş, sosyal ve aile hayatındaki değişim,
• Hızla gelişen teknolojiler,
• Öğrencileri motive etme ve ilgilerini çekme.
Oslo Kılavuzunda inovasyon 4 ana başlık altında çeşitlendirilmiştir; bunlar ürün
inovasyonu, süreç inovasyonu, pazarlama inovasyonu ve organizasyonel inovasyondur
Eğitimde inovasyonda bu 4 ana başlığın hepsi görülmektedir. Okulların, üniversitelerin, eğitim
merkezlerinin yeni müfredat geliştirmesi ürün inovasyonuna, e-öğrenme yöntemleri gibi
hizmetlerin sunulması süreç inovasyonuna, veli ve öğrenciler ile bilgi iletişim teknolojilerine
dayalı paylaşımlar yapılması organizasyonel inovasyona, lisansüstü eğitim ya da çeşitli mesleki
derslerin ücretlendirilmesi ise pazarlama inovasyonuna örnek olarak verilebilir (OECD,
Measuring….., 2009; akt. Kurtuluş, 2012). Ancak diğer sektörlere nazaran eğitimde
inovasyonu ölçmek ve değerlendirmek biraz farlılık arz etmektedir.
Üretime dayalı endüstrilerde inovasyon analizi, yeteneklerin birikimiyle beraber
çoğunlukla da araştırma geliştirmeye yapılan yatırımlarla değerlendirilmektedir. Buradaki
araştırma ve geliştirmelerin boyutu firmaların büyüklüğüne, bilgi akşınlarının erişimine ve
kendi inovasyonlarını yapmalarını sağlayan ve başka bir yerde üretilen bilgiyi almaya yarayan
bilgi birikimine dayalıdır. Eğitimde de Ar-Ge bilgi üretiminin ana kaynaklarından biri olsa da
inovasyon için en önemli yatırım değildir. Uygun personel, uygun eğitim ve uygun personeli
elinde tutabilme daha önemli bir faktör olarak göze çarpmaktadır. Eğitimde hizmetlerdeki
inovasyonlar ise, çok nadiren araştırma geliştirmeye yapılan yatırımların bir sonucu olarak
görülür ve büyük oranda tüketicilerinin problem ve ihtiyaçlarına çözüm getirmek odaklıdır. Bir
başka ifade ile eğitimdeki hizmet inovasyonları bilgi akışına ve en iyi pratiklere hızlı erişime
daha çok bağlıyken, bilgi birikimi daha az önem arz edebilmektedir.
Eğitimin doğası da eğitimdeki inovasyon ölçümü için bir engel teşkil etmektedir.
Örneğin eğitimin ilk, orta ve yüksek dereceli eğitim aşamalarına sahip olmasının yanında,
mesleki eğitim, yetişkin eğitimi ve ömür boyu öğrenme gibi çeşitli alt aşamalardan oluşması,
bu ölçümü yapmaktaki en büyük engellerden biridir. Kurtuluş. Ayrıca eğitimde yapılanların geri dönüşlerinin hemen alınamaması da ayrı bir önemli
faktördür.
Burada eğitimdeki inovasyon türleri ile birlikte irdelenmesi gereken bir diğer konu
eğitimde inovasyonun neleri kapsadığıdır. Öğreten, öğrenen, eğitim ortamı, eğitim araç gereci,
değerlendirme, müfredat gibi pek çok bileşene sahip olan eğitimde inovatif yöntemler dışında
geleneksel yöntemler olarak tanımlayabileceğimiz yöntemlere baktığımızda, direkt olarak
öğretmenin öğrenciye bilgiyi aktardığı, çözümleri açıklayarak gösterdiği bir yol karşımıza
çıkmaktadır. Bu yöntemde öğrencinin yeni bilgiyi farklı durumlara uyarlaması, test etmesi ve diğer
alanlara bağlaması için çok az fırsat sunulmaktadır.
İnovatif olarak değerlendirilen öğrenim ve öğretim yöntemleri ise öğrenci merkezli ya da
yapılandırmacı olarak isimlendirilen yöntemlerdir. Bu yöntemlerde öğrenmek için öğrenme ve
bilgiye erişim ön plana çıkmaktadır. Burada öğretmenler sınıfın önünde anlatan olmaktan ziyade
öğrencilerle beraber öğrenmek için aktif katılımı sağlayan rolündedir. Öğrenciler kendi
sorgulamalarını yaparak, kendi çözümlerini üretmektedir. Eğitimin değerlendirilmesi de yine
eğitimdeki inovatif faaliyetlerden biri olarak göze çarpmaktadır. Öğrencinin bir sonraki konuya, bir
üst seviyeye, mesleki eğitime ya da üniversiteye yönlendirilmesi için bir temel oluşturan genel
değerlendirme yerine, öğrencinin uygun eksikliklerini belirleyerek uygun öğretime adapte eden,
öğretici değerlendirme sistemleri giderek yaygınlaşmaktadır.
Bunlarla beraber eğitimde inovasyon; politika hedefleri, müfredat geliştirme ve uygulama, ölçme
ve değerlendirme, idari düzenlemeler, liderlik, sınıf uygulamaları, pedagojik teknoloji ve kaynaklar,
öğretmen kapasiteleri gibi konuları da bünyesinde barındırmaktadır.
Her ne kadar eğitimde inovasyon bahsedilenler gibi pek çok farklı bileşenleri
bünyesinde barındırsa da eğitimde inovasyon en çok eğitim programı ya da müfredat
geliştirmede görülmektedir. Eğitim programları ve müfredatların iki ana öğesi ise öğrenciye
neyin anlatılacağı ve öğrenciye nasıl anlatılacağıdır. Eğitim programı ve müfredat
inovasyonlarını merkezi yaklaşımlı ve okul kökenli olmak üzere gruba ayırmak mümkündür.
Merkezi yaklaşımlı müfredat inovasyonları, devletin belirttiği kurumlar tarafından
geliştirilip tüm ülkeye merkezden yayılmaktadır. Bu durumda öğretmenlerin yapması gereken
inovasyonu almak ve uygulamaktır. Bu yaklaşım devletin ilgili merkez birimlerinin inovasyon
üzerine yoğunlaşıp yasal bir tetikleyici olmasını sağlarken, tüm öğretmenlerin ve diğer bireylerin
kapasitelerinin göz ardı edilerek uygulanmasına olanak vermektedir. Öte yandan okul kökenli
yaklaşımda ise okullar ve öğretmenler inovasyonun çıkış noktası olmaktadır. Bu yaklaşımda ise
inovasyonlar tekdüze olmayıp çok çeşitlenmekler beraber, bireylerin yâda yerel toplulukların
ihtiyacının karşılanması sağlanacaktır. Ayrıca ön kurallar tanımlanmadığından öğretmenlere rahat
hareket imkânı sağlayacak ve yatay yayılmalar ile güçlü okul işbirlikleri oluşturabilecektir. Ancak
pek çok ülkede bu iki sistem tek başına kullanılmamakta, iki yaklaşımın birlikte kullanıldığı karma
yaklaşıma başvurulmaktadır.
Eğitimde inovasyonun kaynaklarını ise 3 ana gruba ayırmak mümkündür:
• İnovasyon okullar arası rekabetten ya da yarı özel olarak nitelenen politika tedbirleri
neticesinde ortaya çıkan rekabetten doğar.
• İnovasyon, öğretim ve öğrenimle ilgili temel araştırmanın üzerinden doğan yeni
bilgiden ortaya çıkar. Örneğin psikoloji ya da bilgi iletişim teknolojilerindeki gelişmeler yeni
müfredat, değerlendirme programları geliştirilmesine olanak tanımaktadır.
• İnovasyon özellikle öğretmen ve öğrenenlerin etkileşiminden ortaya çıkar.